Ortadoğu’nun Kaderi ve İsrail Gerçeği

Ortadoğu’nun Kaderi ve İsrail Gerçeği

Ortadoğu... Bugün bir coğrafya isminden öte, krizlerin, çatışmaların ve emperyal hesapların adı gibi. Oysa bu kavramın kendisi bile Batılı emperyalistlerin bir ürünüdür. İngilizler, Britanya Adası ile Hindistan arasındaki bölgeyi tanımlamak için “Ortadoğu” terimini kullandı. Yani coğrafyanın adı bile bize ait değil; dayatılmış bir bakış açısının sonucu. Dün İngiltere’nin yön verdiği bu bölgeye, bugün Amerika yön veriyor.

İsrail’in bu topraklara adeta bir “bela” gibi monte edilmesi de aynı emperyalist aklın eseridir. 1948’de kurulan İsrail devleti, o tarihten bugüne kadar yayılmacı, işgalci ve hukuku tanımayan bir çizgide ilerliyor. Oysa bu coğrafya, 1517 Ridaniye Savaşı'ndan 1917 İngiliz işgaline kadar Osmanlı idaresinde görece bir huzur içinde yaşamıştır.

Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı’nın yıkılmasıyla, İngiltere ve Fransa bölgeyi işgal etti. 1940’lı yıllara kadar süren bu sömürgecilik döneminin ardından, İsrail’i adeta bir vekil güç gibi bölgeye bırakarak çekildiler. Her petrol kuyusunun başına bir emirlik yerleştirerek oluşturdukları yapay sınırlar ve yönetimler, bugünkü sorunların temelini oluşturdu.

Bu tarihsel arka plan bilinmeden, bugünkü Ortadoğu’nun dertleri ne anlaşılabilir ne de çözülebilir. Zira tarih boyunca Irak, Suriye ya da Ürdün gibi devletler yoktu. Osmanlı döneminde bu bölge; Şam, Bağdat ve Hicaz vilayetlerinden ibaretti. Örneğin Kuveyt, Bağdat’a bağlı bir mutasarrıflıktı. Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri de benzer biçimde yönetiliyordu.

Bugün ise Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler gibi tüm küresel aktörler bir araya gelse bile Osmanlı’nın üç mutasarrıf ile huzur içinde yönettiği bu coğrafyada istikrar sağlayamıyorlar. Çünkü temel sorun; bu coğrafyaya ihanet edenlerin, yani El Sabah ailesi, Şerif ailesi ve benzerlerinin, emperyalistlerle iş birliği yaparak bölgeyi kendi elleriyle parçalamasıdır. Bu ihanetin bedelini hâlâ tüm bir bölge ödüyor.

Elbette geçmişi bugünün şartlarıyla yargılamak doğru değildir (anakronizm). Ancak bugünkü sorunların çözümü, tarihin gerçeklerini bilmekten geçiyor.

Bugün yaklaşık 8 milyon Yahudi'nin oluşturduğu İsrail, bu bölgede kalıcı bir barış ve güvenlik arıyorsa, 470 milyon Müslümanla birlikte yaşamak zorundadır. “Arz-ı Mev’ud”, “seçilmiş ırk” gibi ideolojik saplantılarla bu coğrafyada bir gelecek inşa etmek mümkün değildir. Filistin’de, İran’da, Suriye’de yaşattıkları acılar; nesiller boyu silinmeyecek travmalara dönüşmektedir.

Bu izlenen politikanın adı sadece “akıl tutulması” olabilir. Belki bugün İsrail’in arkasında güçlü devletler, bölgede de işbirlikçi yönetimler vardır. Ancak 470 milyon insanın vicdanı, öfkesi ve hafızası bir gün harekete geçerse, hiçbiri İsrail'e merhamet göstermez. İsrail halkı, bu gerçeği görmeli ve kendi yönetim anlayışını değiştirmelidir.

Evet, bölgede sadece İsrail değil, İran, Irak, Suudi Arabistan gibi ülkeler de masum değildir. Ancak unutulmamalıdır ki bu coğrafyanın halkları bir gün “yeter” diyecektir. Oysa bu bölge, sahip olduğu kaynaklar, kültürel mirası ve insan potansiyeliyle dünyanın en refah bölgelerinden biri olabilirdi.

Ne yazık ki bu zenginliklerle emperyalist ülkeler –başta ABD ve Avrupa– kendi ısınma ateşini yakıyor. Ama bu ateş, bir gün onları da yakabilir.

Sürdürülebilir olmayan bu düzensizliği sona erdirmenin yolu; bölgenin potansiyelini barışçıl, uzlaşmacı ve hakkaniyete dayalı bir birlikteliğe dönüştürmektir. Bu da sadece bölge halklarının değil, İsrail’in güvenliğinin de teminatı olacaktır.

 

 

0 Yorum

Henüz Yorum Yapılmamıştır.! İlk Yorum Yapan Siz Olun

Yorum Gönder

Lütfen tüm alanları doldurunuz!

Anket

E-Bülten Aboneliği