Cemalipa Vladimir Ayuzba'yı Rahmetle Anıyoruz
Gerek Türkiye'deki resmi temsilcilik görevini yaptığı 20 yılda, gerekse görevi sonrasında her zaman diaspora ile el ele gönül gönüle olan, Abhaz örgütlenmesine çok büyük katkıları bulunan çok kıymetli Cemalipa Vladimir Ayuzba ‘yı vefatının yıldönümünde rahmet ve minnetle anıyoruz.
Cemalipa Vladimir Ayuzba'yı Rahmetle Anıyoruz
Abhazya Cumhuriyeti'nin Türkiye'de görevlendirdiği ilk temsilcisi Sayın Vladimir Ayüzdba'yı vefatının yıl dönümün saygı ve rahmetle anıyoruz.
Gerek Türkiye'deki resmi temsilcilik görevini yaptığı 20 yılda, gerekse görevi sonrasında her zaman diaspora ile el ele gönül gönüle olan, Abhaz örgütlenmesine çok büyük katkıları bulunan çok kıymetli Cemalipa Vladimir Ayuzba ‘yı vefatının yıldönümünde rahmet ve minnetle anıyoruz.
Abhaz Haber
25 şubat 1994 günü Abhaz Dayanışma Komitesinin insiyatifi ile İstanbul’da açılan Abhazya Temsilciliğine atandım. Bu atama dönemin Cumhurbaşkanı cennetmekan Vladislav Ardzınba’nın ve hükümetinin aldığı tarihi ve stratejik bir karardı. Bu karar insana, gurur ve mutluluk kadar, aynı derecede ciddi bir sorumluluk da yüklemekteydi. Yüz yılı aşkın bir süredir yabancı topraklarda yaşayan, ve burada kendilerine adeta yeni bir vatan kurarak, yepyeni bir kültür ve yaşam oluşturan sürgün kuşaklarının içerisinde çalışamak kolay olmayacaktı. Aynı zamanda Abhazya devletinin ilk temsilcisi olarak soydaşlarımızın arasında bulunmanın omuzlarıma yüklediği sorumluluk da gerçekten çok ağırdı, zira beni görevlendiren Abhazya yönetimi gibi, Türkiye’de yaşayan kardeşlerimizin de temsilci olarak şahsımdan beklentileri bir hayli yüksekti.
Türkiye’de bulunuşumun temel nedeni Abhazlar kadar Kafkasya’dan sürgün gelen diğer kardeş halklardan soydaşlarımızı da Abhazya hakkında bilgilendirmek, soydaşlarımıza anavatanlarını sevdirmek ve ona yürekten bağlanmalarını sağlamaya çabalamaktı. Abhazya’nın tarihini, kültürünü, edebiyatını kısacası sahip olduğu tüm değerleri onlara anlatabilmekti. Bütün bunları lafta anlatmak elbette kolaydı, ancak gerçekleştirmek gerçekten son derece güç bir işti. Ancak, her şeyden önce yüreği vatan sevgisiyle çarpan bir grup insan etrafımı sardı ve her türlü konuda bana tam destek oldular. Ben de, bir gün bile Abhazya’dan özel olarak gönderildim diye ayrı durmadım. Her zaman yaban toprakları kendilerine vatan kabul etmek zorunda kalan kardeşlerimin ortalarında yer aldım. Savaş sonrası “Artık görev tamamlandı komite işlevini tamamladı” diyenler olduysa da, “Hayır, daha yapılması gereken çok şey var, asıl savaş bundan sonra başlıyor” diyenler de oldu. Gerçekten Abhazya’nın karşı karşıya olduğu devasa sosyal, siyasal ve diplomatik problemler aynı zamanda Dayanışma Komitesinin ve diyasporamızın da önünde durmaktaydı artık... Abhazlar karşısında yenilen Gürcüler, tükenmek bilmeyen intikam hisleri içerisinde saldırılarına devam ediyor, Abhazya’yı her anlamda tehdit etmeyi sürdürüyorlardı. Sınır bölgesinde terör faaliyetleri aralıksız devam ediyordu, insan kaçırmalar, baskınlar, soygunlar ve katliamlar Gürcü devletinin beslediği terör grupları eliyle hızla tırmandırılıyordu. Aynı zamanda politik ve diplomatik olarak yeni bir savaş, yeni bir cephe açmışlardı. Elbette tüm bunlarla mücadele edilmesi ve Abhazya gerçeğinin aynı politik ve diplomatik yollarla dünya gündemine taşınması gerekiyordu. Bu durum ise komitenin önünde ciddi bir görev olarak durmaktaydı.
Küçük bir örnek vereyim, Gürcistan Devlet Başkanı Şevardnadze, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile görüşmeye Türkiye’ye geldiğinde “Abhaz Dayanışma Komitesi ile mutlaka görüşmek istiyorum” diye ısrarcı olmuştu. Komite üyelerinden hukuçu Recep Agırba ile birlikte bu görüşmede ele alınacak konuları belirleyerek tabiri caizse görüşmeci grubu “silahlandırmıştık”. Sıraladığımız konuların bir kısmı şunlardı. 1-Abhazya Gürcistan’ın bir parçası değil, bağımsız bir devlettir.
2-Gürcistan Abhazya’nın bağımsızlığını mutlaka tanımalıdır.
3-Savaş döneminde Gürcistan’ın Abhazya’ya verdiği maddi zarar bağımsız bir kurumca belirlenmelidir.
Komite üyeleri görüşme için Ankara yollarına düştüler, biz de merakla sonucu ve kendilerini beklemekteydik. Görüşme biter bitmez komitenin Ankara temsilcisi Kuaratskheliapha Bediz sevinç içinde beni aradı. Gündeme getirilen konuların tamamı Şevardnadze tarafından itiraz görmeden oldukça sıcak karşılanmış ve çözüm elinden geleni yapacağı sözünü de vermişti. Bu durum gerçekten umut verici bir müjde idi, ben de derhal cumhurbaşkanımız Ardzınba’yı telefonla arayarak bilgilendirdim.
Ancak Şevardnadze hemen toplantı çıkışında, kendisine görüşmenin nasıl geçtiğini soran Gürcü haber ajansı muhabirine “Toplantı çok güzel geçti, Abhazların bağımsızlık gibi bir istekleri yok, Gürcistan’dan ayrılmayı düşünmüyorlar. Onlar da Ardzınba rejiminden bıkmış durumdalar!” diyordu.
Komite üyeleri ve temsilcilik olarak işte böylesi provakasyonlarla da mücadele etmek durumndaydık. Şevardnadze, sadece bu yalanı basın önünde söyleyebilmek için komite ile görüşme konusunda bunca ısrar etmiş ve kendilerini hiç sorun çıkarmadan, ştşrasız bir şekilde onaylayarak dinlemiş, ancak herşey bittikten sonra da bu açıklamayı yapmıştı. Böyle nice yalanla uğraşmak zorundaydık bizler.
Abhazya Cumhurbaşkanı Ardzınba neredyse her hafta, beni bizzat arayıp çalışmalarımızı soruyor, beni yönlendiriyordu. Şahsen en unutamadığım anlardan biri 1999 yılında Vladislav Ardzınba ve arkadaşlarının İstanbul ziyaretleri sırasında karşılama ile ilgili düzenlenen muhteşem organizasyondu. Adeta Türkiye’deki tüm soydaşlarımız bir bayram havası içerisinde karşılama yerine koşmuşlardı. Bunun bir örneği de 2008 yılında, Abhazya Rusya Federasyonu tarafından tanındığında yaşanacaktı. Abhaz bayraklarını kapan binlerce Abhaz-Adige, Kafkasyalı kardeşlerimiz İstanbul’da büyük bir kutlama gerçekleştirmişlerdi. Selimiye’deki dernek binası önünde Çerkes kardeşlerimiz sevinç içinde beni havalara atmışlardı. Bir birini hiç tanımayan bunca insan sevinç içerisinde kucaklaşmaktaydı, Abhazya’nın tanınması işte böylesine mutlu etmişti onları...
Bu iki anı yaşamım boyunca unutmam mümkün değil, zaten kim unutabilir ki? Elbetteki 2016 yılında Abhaz ve Adıge kardeşlerimin Selimiye Derneğinde benim için düzenledikleri gece de benim için unutulmazdı.
Şimdi bana sık sık soruyorlar, “Hayatının 20 yılını geçirdiğin toprakları, dostlarını özlemiyor musun?” diye. Evet, rüyalarımda sürekli birlikte çalıştığım arkadaşlarımı görüyorum, Altıyolu, Bahariye’yi görüyorum, Nazım Hikmet Çay Bahçesini görüyorum!
Ben artık 80 yaşındayımi ama buna rağmen gençlerle-öğrencilerle bir arada olmaya çalışıyorum, Abhaz Araştırmaları Enstitüsünde çalışıyorum. Bütün zamanımı Türkiye’de yaşadıklarımı gördüklerimi, başarıp başaramadıklarımı genç kuşaklara anlatarak, tecrübelerimi onlarla paylaşarak dolu dolu geçirmeye çalışıyorum. 20 yıl boyunca beni Abhazya temsilcisi sıfatıyla el üstünde tutarak ağırlayan dostlarımı ve halkımı anlatıyorum buradaki insanlarıma.
Türkiye artık benim için de canımdan kanımdan bir parça adeta, bu yüzden de hepiniz her zaman kalbimdesiniz, yaşamım boyunca da unutulmanız mümkün değil.
Vladimir Ayüdzba
Sohum 2017





0 Yorum